
[ad_1]
Almanya’da erken seçimlere gidilirken sık sık dile getirilen başlıca kavram: Yön değişimi.
Ana muhalefetteki Hristiyan Birlik (CDU ve CSU) blokunun başbakan adayı Friedrich Merz, iki hafta öncesi açıklamasında dağılan üçlü koalisyona atfen “Üç yıl boyunca Almanya’da sol politika yapmaya çalıştılar. Bu devam edemez” dedi.
Angela Merkel dönemini 16 yılın ardından sonlandıran Eylül 2021 seçimleri sonrasında Sosyal Demokrat Parti (SPD) öncülüğünde Yeşiller ve Hür Demokrat Parti’den (FDP) oluşan üçlü bir koalisyon kurulmuştu. Koalisyon, bütçe ve hazine borçlanmasına ilişkin anlaşmazlıkların ardından tırmanan gerilim üzerine Kasım ayında dağıldı.
Sosyal Demokrat Parti düşüşte
Dağılan üçlü koalisyon partileri arasında en büyük halk desteği ve güven kaybı yaşayan Başbakan Olaf Scholz’un partisi SPD oldu. SPD’nin yüzde 10-11 oranında oy kaybıyla tarihinin en kötü sonucunu alacağı ve yüzde 15-16 bandında kalacağı tahmin ediliyor. Erken seçimlere yönelik tahminler doğru çıkarsa Olaf Scholz, son 50 yıllık ülke tarihine “en kısa süre Başbakanlık yapan siyasetçi” olarak yazılacak.
Dağılan üçlü koalisyonun diğer ortağı FDP’nin durumu da kötü. Koalisyonda muhalefet gibi davranmak ve hükümetin dağılmasını planlamakla suçlanan FDP’nin sempati değeri hayli düştü. Anketler, partinin yüzde 5 seçim barajı altı kalıp meclise girmeyeceğine işaret ediyor.
Yeşiller ise kamuoyu yoklamalarında bir önceki genel seçimlerdeki oy oranına yakın bir seviyede yüzde 13-14’lerde seyrediyor.
Hristiyan Birlik birinci, AfD ikinci parti
Kamuoyu yoklamalarına göre ana muhalefetteki Hristiyan Birlik blokunun başbakan adayı ve CDU Genel Başkanı Friedrich Merz’in yeni kurulacak hükümetin başbakanı olması bekleniyor. Ancak 69 yaşındaki politikacı şimdiye kadar vekillik dışında hiçbir devlet görevi yapmamış olması nedeniyle rakiplerince “tecrübesiz” diye nitelendiriliyor. Kamuoyunda da akıllara “Merkel’in partiden uzaklaştırdığı rakibi” olarak geliyor.
Anketlerde Hristiyan Birlik’i, oylarını ikiye katlayan ve yüzde 20 bandında seyreden aşırı sağcı AfD izliyor.
Peki AfD’nin oylarını bir öncesi seçime göre ikiye katlayışı ve SPD’nin sempati değerlerindeki rekor düşüşün nedeni ne?
Savaş, enerji krizi ve enflasyon
Kıdemli bir iktisatçı olan Merz, seçim kampanyasında sık sık ekonomideki kötü gidişata dikkat çekti. “Ülkemizin ekonomisi Avrupa Birliği’ndeki en kötü ekonomilerden biri haline geldi. 50 bin işletme iflas bildirimi yaparken 100 milyar euro işletme sermayesi de yurt dışına çıktı. Üç yıldır arka arkaya ekonomimiz küçülüyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan beri ülke böyle birşey yaşamamıştı” diyen Merz, bu durumdan da dağılan üçlü koalisyon hükümetini sorumlu tuttu.
Merz’in bu çıkışlarının seçmen üzerinde etkili olduğu görülüyor.
Merz seçim yarışında rakiplerini sert biçimde eleştirirken Başbakan Scholz ise hükümetinin korona pandemisinin etkileri henüz atlatılmamışken görevi devraldığını hatırlatıyor ve kısa süre sonra da Rusya’nın Ukrayna’ya açtığı savaşa ve savaşın etkilerine dikkat çekiyor. “Savaşı ben çıkarmadım, Putin çıkardı” diye de tekrarlıyor.
Dışarıya karşı cesur, kendinden emin ve mücadeleci bir tablo çizse de içerik açısından Scholz, son üç yıldır zorlu dönemde yürüttüğü politikaları savunmak zorunda kaldı. “Enerji krizine ve enflasyona biz yol açmadık. Bu durum Ukrayna’ya saldıran Rusya’nın suçu” diyen Scholz, savaşın yol açtığı olumsuzluklarla ülke ekonomisinin mücadele etmeye çalıştığının altını çizdi.
Scholz, yeni ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin attığı adımlara bakıldığında da Almanya ve Avrupa için durumun gelecekte iyi gözükmediğini kaydediyor. “Rüzgar karşıdan esiyor. Önümüzdeki senelerde de köklü bir değişiklik yaşanmayacağı bir gerçek” öngörüsünde bulunuyor.
Seçim kampanyasının ana konu: Göç
Alman ekonomosindeki zayıflama, başlangıçta seçim kampanyalarında öne çıkan ana gündem maddesiydi. Ancak Aralık ayı sonunda Magdeburg’da bir Noel pazarında, geçen ay da Aschaffenburg’da bir çocuk parkında düzenlenen saldırılar göçü seçimlerin başlıca gündem maddesi haline getirdi. Zira her iki saldırının ve Mayıs ayı sonundan bu yana ülkede düzenlenen bıçaklı ve araçlı saldırıların failleri ülkeye sonradan gelmiş sığınmacılardı.
Halktaki tepkinin de arttığını fark eden Merz, Aschaffenburg saldırısı sonrasında ülkeye ilticaları sınırlamaya yönelik sert tedbirler alınacağını duyurdu. Gerekirse bunu, göç ve İslam karşıtı AfD’nin oyları ile yapacağını açıkladı.
Kısa süre sonra da Merz ve temsil ettiği CDU ve CSU bloku Federal Meclis’e düzensiz göçü sınırlamaya ilişkin bir önerge sundu. Bağlayıcılığı olmayan bir önerge olsa da aşırı sağcı ve ırkçı AfD’nin oylarıyla geçmesi ve AfD’nin Meclis’te zafer kutlaması yapması ülkede “bir tabunun yıkılması” olarak nitelendirildi, AfD’nin Federal Meclis Genel Sekreteri Bernd Baumann, “Bugün yeni bir dönem başlıyor ve onu başlatan biziz, AfD’nin gücüdür” diye konuştu. Meclis kürsüsünden yaptığı konuşmada Baumann, partisi AfD’nin ana muhalefet partisi, muhafazakar merkez sağdan Hristiyan Birlik ile koalisyon kurmaya da hazır olduğunu vurguladı.
Aşırı sağla işbirliğe hayır
Hristiyan Birlik’in Meclis’te AfD oylarıyla göçü sertleştirmeye dair önergeyi geçirmesi sonrasında Almanya çapında on binlerce kişinin katıldığı kitlesel protestolar düzenlendi. Almanya Başbakanı Scholz, “Aşırı sağ ile işbirliği yapılıp yapılmaması hepimizi ilgilendirmeli. Almanya’da buna hayır” diyerek ana muhalefeti eleştirdi. Scholz’a göre vatandaşlar Hristiyan Birlik’in aşırı sağcı AfD ile koalisyon yapmayacağı vaadine güvenmemeli.
Scholz’un eleştirilerinin hedefindeki ana muhaletin başbakan adayı Merz ise her fırsatta AfD ile işbirliğini reddettiğini vurguladı. Merz’e göre aşırı sağcıların hedefi merkez sağın gücü olan CDU ve CSU’yu bitirmek. Dolayısıyla Hristiyan Birlik’in AfD ile koalisyon kurması ihtimal dahilinde değil.
Kim kiminle nasıl koalisyon kurabilir?
Her ne kadar seçimlerin favorisi olan ve kamuoyu yoklamalarında açık ara önde giden Hristiyan Birlik’in yüzde 30 bandında seyretse de tek başına iktidar olması imkansız gözüküyor. Hükümeti kurabilmek için bir ortağa ihtiyacı olacak. Yüzde 5 seçim barajını aşıp meclise ne kadar çok parti girerse hükümeti kurmak da o kadar güç olacak.
Son kamuoyu yoklamaları sene sonunda sempati değerleri yüzde 3’te görünen Sol Parti’nin özellikle gençlerden büyük destek alarak son günlerde yüzde 6-7’ye ulaştığını ortaya koyuyor.
Sol Parti’den ayrılarak 2024 başında kurulan Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) ile son hükümetin dağılmasından sorumlu tutulan Hür Demokrat Parti’nin (FDP) ise yüzde 5 barajını aşması zor görünüyor.
Ancak olur da liberal FDP, meclise girmeyi başarırsa büyük ihtimalle iki partili değil üç partili bir koalisyon kurulması zaruri hale gelecek, aksi takdirde çoğunluğun sağlanması zor olacak tahminleri yapılıyor.
Ezelden beri Hristiyan Birlik’i öncelikli partneri olarak gördüğünü vurgulayan FDP, Yeşiller ile işbirliğini reddettiğinden olası bir Hristiyan Birlik (CDU ve CSU) ve FDP koalisyonunda üçüncü partinin Yeşiller olması muhtemel değil. Bu durumda da tek bir ihtimal kalıyor: O da Hristiyan Birlik (CDU ve CSU), SPD ve FDP koalisyonu.
FDP ve BSW’nin barajı aşamaması halinde ise ikili koalisyon mümkün.
Bu durumda anketlerin açık ara farkla birinci güç gösterdiği, yüzde 30 barajında seyreden Hristiyan Birlik ya Sosyal Demokrat SPD ile ya da Yeşiller ile koalisyon kurabilecek. Ancak sadece Bavyera’da örgütlü olan Hristiyan Birlik’in küçük ortağı Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) Yeşiller ile işbirliğine karşı çıkıyor. Dolayısıyla genel kanı, ikili bir koalisyon kurulması halinde Hristiyan Birlik ile SPD’den oluşmasının kuvvetle muhtemel olduğu yönünde.
AfD demokratik partilerce dışlanıyor
Aşırı sağcı ve ırkçı AfD’nin Başbakan adayı Alice Weidel ise Hristiyan Birlik’in SPD ya da Yeşiller ile koalisyon kurması halinde bunun, son üç yılın devamı olacağı iddiasını öne sürüyor ve siyasette değişimin kesin yaşanacağını, sadece bu sürecin “gereksiz yere uzatıldığını” iddia ediyor.
Kastettiği ise partisinin yakında daha da güçleneceği ve diğer partilerin işbirliğine direnemeyeceği, asıl dönüm noktasının da o zaman yaşanacağı.
Hükümetin kurulması kolay olmayacak
Seçimlerden birinci güç olarak çıkması kuvvetle muhtemel Hristiyan Birlik’in başbakan adayı Friedrich Merz için koalisyon görüşmeleri hiç de kolay olmayacak.
Merz demokratik partilerin, aşırı sağın güçlenmesini engelleme noktasında siyasi sorumluluğu olduğunu söylüyor ve “Almanya’nın sorunlarını çözmek için siyasi sorumluluk taşıyoruz. Bu, AfD’nin daha da güçlenmesini engellemek için son fırsat. Başarılı olamazsak gelecekte sadece yüzde 20’lik bir sağ popülizmle uğraşmakla kalmayacağız” diye uyarıyor. Merz, AfD’nin güçlenmesi halinde karşı karşıya kalınacak tehlikeye dikkat çekerek şöyle konuşuyor:
“Böyle devam ederse günün birinde sağ popülistler Federal Meclis’te sadece Anayasal değişiklikleri engelleyecek güce kavuşmakla kalmayacaklar, Meclis’te çoğunluğu ele geçirmeye yaklaşmış olacaklar.”
[ad_2]
Source link
Leave a Reply